![]() |
![]() |
#1 (permalink) |
Fenerbahçe Tayfası
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2008
Nereden: İstanbul
Mesaj Sayısı: 10.901
Konu Sayısı: 1001
Takım: Fenerbahçe
Rep Gücü: 1557481
Rep Puanı: 155745601
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() Nuri İyem (1915 - 18 Haziran 2005), toplumsal-gerçekçi sanat akımının önde gelen ressamlarından. Anadolulu kadın portreleriyle tanınmıştır. 3500 civarında resmi vardır. 1941 yılında Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa, Mümtaz Yener ile beraber "Yeniler" grubunu oluşturmuş ve "Liman" adlı bir sergi ile toplumsal-gerçekçi sanat görüşünü ortaya koymuştur. 1915 ten geçen haftaya kadar yaşanmış, içinden en çok resmin geçtiği bir hayat. Kartvizitinde sadece ressam yazan, yani hayatında resim yapmak dışında hiçbir meslek edinmemiş; üstelik Paris bohemini yaşamamış, Avrupa müzelerini görmemiş, kendi tarzını Türkiye de oluşturup geliştirmiş ender ressamlardan biri. Bir zamanlar ona çok resim yapıyorsun, değerini düşüreceksin diyenler, ürettiği 3500 esere rağmen Burhan Doğançay la birlikte, yaşayan en pahalı iki Türk ressamından biri seçileceğini tahmin edebilir miydi? Çok sevdiği hocası Ahmet Hamdi Tanpınar a göre, Nuri adıyla tanıdığımız yaradılış mucizesi Nuri İyem, geçtiğimiz cumartesi günü, 90 yaşında hayata veda etti. Şanslıydı; daha yaşarken 1504 eserinden oluşan bir retrospektif sergiyle sanatseveri selamlamış, 2250 eseri sertifikalı bir şekilde dijital arşive alınarak gelecek kuşaklara aktarılmıştı. Geride yüzlerce anıt yüz ünü, hüzünden isyana, teslimiyetten dirence, insanlığın bütün hallerini gösteren kocaman gözlerini bıraktı. Doktor Hüseyin Hüsnü Bey ve Melek Hanım ın yaşayabilen ikinci çocuğu olarak İstanbul Aksaray da, 1915 yılında doğar. Söylediğine göre doğduğundan itibaren de resme tutkuyla bağlanır. Çok sevdiği ve erken yaşta doğum yaparken ölecek ablası Aliye ondan birkaç yaş büyüktür. Üç yaşındayken Cizre de tropikal sıtmaya yakalanan Nuri İyem in, günaşırı gelen nöbetler sırasında, gözünü her açtığında gördüğü yüz onunkidir. Çok güzel bir yüzdür bu. Hayatı boyunca yüzlerce yüz içinde gözler resmedecek, belki her birinde o nöbetler sırasında karşılaştığı gözleri arayacak, ama hiçbirini ablasının güzel ve anlamlı gözlerine benzetemeyecektir. Babasının peşinde Cizre, Diyarbakır, Sivas, Samsun, İstanbul, Mardin dolaşırlar; ilkokula İstanbul da başlar, bir ara annesiyle gittiği Arnavutluk ta İtalyan ilkokuluna gider, Mardin de mezun olur. Bu arada her şeye bakar, bir ressam gibi. Ablasının gözlerine, evlere, sokaklara, ağaçlara, bir çift gözün görebildiği her şeye... Ve tutkuyla çizer. Bu yüzden çok dayak yer: 1920 li yılların başı, Mardin. Evde resim yapmakta. O zamanın renkli kalemleri çabuk kırılır, külüstür bir çakıyla açmaya çalışır, ama zordur. Aklına babasının dolapta duran usturaları gelir, korkarak alır ve kalemlerini kolayca açar. Ama o zamanın usturaları da kolay kırılır! Babasının ilk tokadında anlatmaya başlar ama nafile... Resim Hem Tutkusu Hem Suçluluk Duygusu İstanbul Fatih te Gelenbevi Ortaokulu ndan sonra Pertevniyal ve Vefa liselerine devam eder. Bitiremez. Çünkü aklı akademidedir, akademiye girmesi için de ortaokul diploması gerekir. Diplomayı idareden aşırıp, kaydolur. Resim uğruna çok yalan söyler Cizre deki babasına: Liseyi bitirdiğini, onun çok istediği tıbbiyeye girmek üzere olduğunu mesela... İstanbul a izne gelen babası, gerçeği öğrenince yıkılır. Ancak aile büyükleri ikna eder, bırak sevdiği işi yapsın derler. Giderken şöyle diyecektir Haydarpaşa Garı nda: Bu mesleği seçmekle çok sıkıntı çekeceksin. Türkiye de ancak bir resim öğretmeni olabilirsin, bu da neye değer bilmem ki... Yanılır. Annesi ise onun cehennemde yanacağını söyler durur. Sonraları onu cehennemlik olmadığına, padişahların bile tek tek resimlerini yaptırdığını anlatarak ikna eder ama namaza dururken melaikeler gelmez diye resimlerin üzerini örtülerle kapatmasını engelleyemez. Fatih Sultan Mehmed in fetihten sonra söktürmediği kiliselerdeki mozaiklerin sıvayla kaplaması gibi. Ailesinin bakışı yüzünden, çok severek yaptığı resim, bir yandan da onu hayırsız evlat yaptığı için suçluluk duygusu olarak kalır içinde. 1933 yılında girdiği, Nazmi Ziya, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy atölyelerinde çalışıp, Ahmet Hamdi Tanpınar dan teorik dersler alıp, birincilikle bitirdiği Akademi nin resim bölümü, çoğu onun gibi, ailesinin rızasını almadan gelmiş gencecik insanlarla doludur. Ortaokuldan bu yana müdavimi olduğu, Aksaray dan köprüyü yürüyerek gelip, girişin 10 kuruş olmasına da söylenerek gezdiği sergilerin sahibi Nazmi Ziya ve Çallı dır. Dolayısıyla ressam olarak bir onları bilir. Ancak Akademi de bakar ki, D grubu var, bağımsızlar var... Sergiyi hazırlayıp, halktan korktukları için altı ay açamayan ressamlar kuşağı! İyem e göre o yıllarda resim sanatı Akademi nin bahçe kapısından dışarı çıkmaz. Önce sanat ortamını yaratmak lazımdır. Görsel anlatımdan uzak yaşamış bir toplumun resimle, heykelle hemen kaynaşması kolay değildir. Ancak ailelerini atlatarak, parasızlığa göğüs gererek akademiye gelmiş haylazların dayanışması, bilgi alışverişi de farklı olur. Okulun orta bölümünü bitirip askerliğini yaptıktan sonra, 1940 ta yeniden Yüksek Resim Bölümü ne yazıldığında, Kemal Sönmezler, Selim Turan ve Avni Arbaş la birlikte balıkçıları ve liman işçilerini anlatan resimlerden ilk sergilerini açmaya karar verirler. Turgut Atalay Güneri, Haşmet Akal, Agop Arad, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa ve Mümtaz Yener in de katılımıyla, Liman Şehri İstanbul sergisi, 1941 de Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü salonunda açılır. Sergi, Türk resminde ilk kez toplumsal gerçekçiliği savunan Yeniler grubunun doğuşudur. Cici Portre ve Ölü Doğadan Uzakta Resimden başka hiçbir iş yapmayacağı ve yeni yi savunacağı için hiç de kolay olmayacaktır hayat. Bir yandan dışarıdaki İkinci Dünya Savaşı koşulları, bir yandan içerideki koşullar vardır: Yeniler in resmi mercilerle ve okuldaki eski lerle savaşı... Yarı yitik kuşak der onlara Erhan Karaesmen. Aşırı batı hayranı olmadıkları, Paris sokaklarını arşınlayamadıkları için küçümsenirler. Yüz yıla yakın geçmişinde sadece peyzaj, cici portre ve ölüdoğayla ilgilenmiş Türk resmine gerçek Türk insanı unsurlu canlı doğayı getirmek gibi bir arayışa girdikleri için etrafı ürkütürler. Solculukla suçlanır, sürekli ihbar edilirler. İyem, hapse girer çıkar, toplam bir buçuk yılını içerde geçirir. İlk mahpuslukta henüz acemidir. Ziyanı yok der, azıcık kağıt, birkaç renkli kalem nasıl olsa tedarik edilir, böylece bir başıma sabah akşam resim yaparım. Sonra punduna getirir, bir iki fırça ve birkaç tüp yağlı boya da bulurum. Ancak solculuk suçu ağırdır; çizik bile attırmazlar. Dayak umurunda değildir; bu resimsiz haftalar hayatının en mutsuz dönemleri olur. Gardiyanlar, Gördün mü, burası eziyetli bir yer, aklını başına topla! diye uğurlar onu. 1946 da Fethi Karakaş ve Ferruh Başağa ile birlikte Beyoğlu Asmalımescit te Önay Apartmanı nın çatı katını tutarlar. Türkiye nin ilk özel resim dersanesidir burası. Popüler, entelektüel bir ortam yaratırlar. Mekan öyle popüler olur ki, kimi öğrencileri daha sonra polisin ihbarcısı çıkar. Duvar Resminden Eser Kalmadı Yine aynı yıl Beyoğlu nda bir mağazanın üçüncü katında ilk kişisel sergisini açan İyem, Yeniler in 1947 den, dağıldıkları 1951 e kadar Fransız Kültür Merkezi nde düzenlediği sergilere katılır. 1948 de soyut resme yönelir. 1952 de nü ler ve portrelerden oluşan ikinci kişisel sergisini Maya Sanat Galerisi nde açar. Bu tarihten itibaren her yıl düzenli kişisel sergi açar, 1956 da Venedik, 1957 de Sao Paulo bienallerine katılır, 1959-70 arasında -biri İstanbul Belediye Sarayı toplantı salonunun duvarında olmak üzere bugüne hiçbiri kalmayan- duvar resimleri yapar, yazılar yazar. Abdülkadir Günyaz a göre, kartvizitinde sadece ressam yazan ilk Türk ressamıdır Nuri İyem. Giresun da bir ders yılı bile sürmeyen öğretmenliği dışında ressamlıktan başka iş yapmaz. Yolu Paris e de düşmemiş, daha doğrusu ne pasaport, ne fırsat verilip düşürülmemiş, bunu da çok önemsememiş bir ressamdır aynı zamanda. Tanpınar, onu ilk defa Deraine ile konuşturun, üç ay Matisse ve Bonnard la kalsın, Louvre ve Uffici müzesini gezsin, doya doya Cezanne ı, Rembrandt ı görsün... Elbette ki peyzajları, o sükut musikisi, bize bu temaslardan bir fecri şimali gibi zengin, şaşırtıcı ve sadece tabiat üstü infilak halinde dönecektir diye yazar. Ama o Türkiye de, kendi resimlerini yapar, zenginlik açısından bir sıkıntı da yaşamaz, kendini tekrar etmez. Figüratiften soyuta özgün tarzını yaratır. En çok kadın portreleri, o yüzlerdeki gözlerle tanınır; Erhan Karaesmen e göre bu gözler, sanıldığı gibi sadece Anadolu kadınının değil, Meksika, Vietnam, Kamboçya, dünyanın bütün kadınlarının gözlerinin birlikteliğidir. Yarım kalmış bir çığlık, tam umutsuzluk değilse bile dörtte bire indirgenmiş bir umut çırpınışı, irkiltici bir protesto vardır o bakışlarda. Gıptayla Bakılan 61 Yıllık Evlilik Etrafındaki genç ressamları sürekli eğitir ve özendirir Nuri İyem. Anlatımı coşkulu, kendisi yakışıklıdır. Genç öğrencilere göre ağabey değil, yarı ilah gibi bir şey. O öğrencilerden biridir seramik sanatçısı Nasip Hanım. O yüzden Nasip, karım olur musun? diye sorduğunda, gökyüzünde uçar gibi olur. Peki Nuri Abi! der. Annesi ve ablasından sonra farklı duygularla bağlandığı üçüncü kadındır Nasip Hanım. 1944 te evlenirler ve tam 61 yıl sürecek bir hayat ve sanat arkadaşlığına doğru yola çıkarlar. Kolay olmaz tabii; Nuri Bey in arka, Nasip Hanım ın ön balkonu kapatıp atölye diye kullandığı, iki çocuğun salonda, kendilerinin küçük bir yatak odasında yattığı, kedileri ***iko nun ortalarda dolandığı günler öyle hemen geçmez. Yine de gıptayla bakılan bir 61 yıl geçirirler; duygusal birliktelikle sanatsal yaratıcılığı birbirine karıştırmadan hayatlarını sanata adayarak, onun için her türlü fedakarlığa katlanmaktan yüksünmeyerek ve hep üreterek... Kaynak: Hürriye Yazan: Emel Armutçu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() {Bayanların gözlerinin hepsi birbirine benziyor dikkat edildinde bunun sebebinin biride ablasını çok seviyormuş hastayken ablasının ona bakan gözlerini hiç unutmamış ve hep onu gerçekleştirmeye çalışmış ama hiç bir zaman benzetemediğini düşünmüş.....} |
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
nuri alco!! | kara_kartal | Komik Yazılar ve Fıkralar | 4 | 12.06.08 23:57 |
Huri Nuri | MukemmeLim | Komik Yazılar ve Fıkralar | 0 | 18.05.08 09:41 |
nuri şahin evlendi | bay-problem | Futbol | 2 | 01.11.07 15:45 |